Ana Renkler

8 Mart 2010 Pazartesi

Yeni Dünya Düzeni İçimizdeki Anneyi Öldürüyor Mu?

 

Fıtri bir olgu olan annelik ve yuvasını koruyup kucaklama, her kadınınen erken tanıştığı hislerdendir. Erkek çocuk arabalarıyla oynamayı tercih ederken, kızlar ellerine oyuncak bir bebek alıp onu ayaklarında sallamaya, biberonla beslemeye, onu koruyup kollamaya çalışırlar. Hatta gördüğüm bazı çocuklar bu hisleri o kadar yoğun yaşıyorlar ki, oyuncakları yaşıyormuşçasına ona annelik yapmakta sınır tanımıyorlar. Peki bu nasıl açıklanabilir? Ona daha minicikken anneliği öğreten kimdir? Elbette kendi annesini modelliyor, onun kendini doyurduğu gibi o da bebeğini doyurmaya çaışıyor. Ama bunu hep kızlar yapıyor, erkekler kamyon kasalarına kum doldurup boşaltırken.. Yani onlar da fıtratları gereği evin dışındaki işleri yerine getirmeye alışma  ve çalışma çabasındalar.. 

Fıtri olarak içimize verilen bu yuva yapıcı - dişi kuş - luk, zamanla sekteye uğruyor, onun önüne başka şeyler geçiyor sanki son zamanlar. Eski anneler yavruları ile bizzat kendileri ilgilenirken, yeni dünyanın yetiştirdiği biz anneler yavrularımızı bir başkasına ( bu kim olursa olsun ) teslim edip, sabahın seher vaktinde evimizden çıkıveriyoruz hiç düşünmeden. Düşünüyoruz aslında. Yeni dünya düzenine göre programlanmış beynimiz anında sıralayıveriyor nedenleri ve sebepleri.. "Çocuğum için" diyoruz, "kariyerim için" diyoruz, "Bir kadının çalışması şart" diyoruz, "okudum boşa mı yoruldum çalışmak zorundayım" diyoruz... Tabi bu mazeretlerin ardı arkası kesilmiyor. Kendimizce biz sıraladıkça vicdanımızı temize çıkarıyor, içimizi ferahlatıveriyoruz.. Peki ya asli görevimiz olan anneliğimiz? Yeni dünya düzeni içimizde - ufacık yaşlarda - filizlenen anneyi öldürdü mü? Değiştirdi mi yoksa? Ne oldu o koruyucu anneye? Yanında olamadığımız çocuğumuzu da bu yeni dünya çarklarında biletiyor, onu da bu şartlara hazırlıyoruz.. Sonra da "Ahh nerde o eski zamanlar " diyoruz.. Oysa biz eski biz olsak, zaman yine eskisi gibi gül kokacak, haberimiz yok..
Unutmayalım, sabahın seherinden akşamın kör karanlığına kadar dışarda olan bir "Anne", asli işini bırakıp teferruatlara takılıp kaldıkça, ne istediği gibi bir evlat yetiştirebilecek, ne de bu kapitalist düzeni doyurup sonunda kendi de kemale erebilecek. Çok işi bir arada yapmaya çalışma çabasındansa, asıl olan ve ASİL olan görevlerimize yoğunlaşalım.. Unutmayalım, Fatih'ler kolay yetişmiyor.. Onları yetiştiren anneler de hala anılıyor yüzyıllar sonra..
Bir çelişki: Bu yazıyı yazan anne de sabah 7den akşam 19'a kadar ev dışında çalışmaktadır??? Ama onun çalışması, yukarda yazılanlarla yaptıklarının çelişmesi, yazılanların doğruluğunu değiştirmiyor.. Vesselam..

14 yorum:

Urfa Tutkunu dedi ki...

Yoksa işi mi bırakıyorsun diye bir sorayım dedim yazıyı okuyunca :)

Yazın çok güzel olmuş. Katılıyorum. Doğru, Fatih'leri yetiştiren annelerdir. Ama o anneler, önce kendilerini yetiştirmişlerdir. Anne donanımsız olursa çocuğun da âlim olmayacağı âşikar. Bunu da dip not olarak ekleyeyim dedim. Sevgiler Paşamın annesiii =)

BAL TATLISI dedi ki...

çok güzel hatta az bile yazmışsın,annelere çok iş düşüyor bu iş dışarı işideğil çocuk yetiştirme işi.
bence çok zaruri durumlar dışında kadın çalıkşamalı bayanın fıtratı buna ters.
dünyevi istekler ihtiyaçlar bitmez ev alınsa araba eksiktir,araba alınca,tatil,tatile gidilinceyat,yattan sonra kat vs.vs.
bazen bakıyorumda bayan ay sonunda alacağı üç kuruş için neyredeyse patronlarına paspas oluyorlar (istisnalar üzerine alınmasın)çayından oda temizliğin kadar her türlü işlerine koşturuyorlar,onlara karşı yüzlerinden tebessüm eksik olmuyor eve geldiklerinede çoğu zaman yorgunluk ve bıkkınlık hissediyorlar,eşlerinin ufak bir ircası karşısındada bende çalışıyorum sende şartlar eşit deyip su vermekten bile rahatsızlık duyuyorlar.
ne çocuğa nede eşe haliyle gereken ilgi ve zaman ayrılamıyor ruhsuz ve monoton bir hayat çokıyor ortaya.
bana katılmayabilirsiniz bu benim görüşüm.
sevgiler

BAL TATLISI dedi ki...

arkadaşlar bloğunuzla pazar günğ tanışma şansı buldum.
bir girdim bir daha çıkamadım çok güzel paylaşımlar var.
hele 1-2 yaş yazınızı okuyunca bi garip oldum sanki orda benim oğlumu anlatmışsınız,aynen oda bu gelişmeler var
ben çok şey aldım ve bundan sonra sıkı takipcilerinizdenim,sizi tebrik ediyorum

Hilal dedi ki...

* Urfatutkunu
yok henüz bırakmıyorum.. Ama henüz:))
Bu arada annenin donanımlı olması aslolandır. Ama sonanımsız ise, vereceği sevgi bile çok önemlidir sanki.. Sevgiler

*Yemek yapalım
sevgili arkadaşım, öncelikle tüm fikirler benim için çok çok önemlidir. Beğenip beğenmeme diye birşey olamaz. Ancak katılıyorum veya katılmıyoum diyebilirim..Söylediklerinde de katılmayacak bir nkta yok açıkçası. Söylediklerin doğruluk payı olan örnekler. malesef böyle örnekler de var hayatta..

CAHİDE dedi ki...

Hilalciğim çook güzel bir yazı olmuş,sen vicdani buhranlarını yazıya güzel aktarmışsın canım.

Fikrimde bulanıklık olmasın diye senin yazını okumadan önce ,senin ve bütün çalışan anneler için bir mektup yada yazı yazdım.Yarına yayınlarım inşaallah.
Uzunca bir zamandır yazmayı düşündüğüm yazım bugüne nasip oldu.Bakalım beğenecekmisin:)

Hilal dedi ki...

Sevgili Cahide,
güzel yorumun ve teveccühün için çok teşekkür ederim. Hepsinden önemlisi, bu konuyla ilgili fikirlerini paylaşman çok değerli benim için. Büyük bir sabırsızlıkla yarını bekleyeceğim. sevgiler...

hayat telaşem dedi ki...

Çok güzel bir yazı olmuş hatta bir özeleştiri bu kadar güzel ve objektif mi olur sizin ki olmuş.Ben de çalışmayan ve henüz anne olmamış (inşallah en kısa zamanda tatmak nasip olur)bir bayanım her iki durumun da kendine göre artısı eksisi mutlaka var ama sizin de dediğiniz gibi sadece evde olmak yetmez sürekli okuyup,kendini geliştirip ve en önemlisi öğrendiklerini hayata geçirmek şart.Neyse bu konu çok uzar,ben yazınıza aynen katılıyorum demek ve sizi tebrik etmek istemiştim.Takipteyim...

yuucel_19 dedi ki...

Hilalcim güzel bir paylaşım.bizde ailecek okuduğumuz kitaptan bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum.Biraz uzun olacak ama...

ANNELİK GİTTİ Mİ HER ŞEY BİTER
Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz demiş atalarımız… Şimdilerde, Bağdat ile birlikte anne yürekleride tahrip ediliyor. Belki de tahrip edilen anne yürekleri sebebi ile Bağdatlar harap ediliyor. Zira bir anne yüreğinin şefkatine doymuş olan hiçbir evlat hayvanları bile utandıracak bir vahşete, dünyanın hiçbir yerinde imza atamaz.
Anlaşılıyor ki, anne yürekleride Bağdat gibi işgal altında… Bağdat sahip olduğu petrolü, annelerde yaratılıştan getirdikleri inceliklerin kurbanı oluyor. Aslında, her ikiside imansızlığın, maddeciliğin ve menfaatçiliğin mağduru ve mazlumu… Önce güç kaybına uğratılıp, savunma mekanizmaları tahrip ediliyor; sonra da en acımasız saldırıların hedefi kılınıyorlar.
Ama önce anne yüreği tahrip ediliyor. Anne yüreğinin yangın yerine çevrildiği bir dünya da, Bağdatın, Bağdatların sözümü olur.
Anne şefkatine açlığı sebebi ile kuduran insan, aslında evvela kendi yüreğine savaş açıyor, vicdanını ve merhamet duygularını tahrip ediyor… Varlığını bütün yüce ve kutsal duygularından soyutlayıp; kendisini yemek, yatak ve tuvalet üçgenine hapsedip insanlıktan uzaklaşıyor. Böyle bir ucubenin yapamayacağı tahribat düşünülebilir mi?

yuucel_19 dedi ki...

Sırf kendi maddi ve bedeni zevklerini sınırsızca yaşamak için var olduğunu sanan bir hayvan durumuna düşmek, insanın en acıklı dramıdır.
Bu insanlık dışı hal dolayısı ile, acıyı acı ile bastırmaya çalışıyor ve düştüğü bataklıkta çırpındıkça daha çok batıyor. Bir canavarlık duygusuyla, en küçük ve geçici bir zevki uğruna bütün varlığı heba ve feda edebilen insan, artık insan değildir.
İşte, Bu insanlıktan uzak ortamda, en çok ezilen ve harcanan kadındır. Görülen o ki, kadınlar, fiziki zayıflığı ve kalbi saflığı ile bu acımasız kurtlar sofrasının sarhoşlarına meze olmaktan kurtulamıyor.
Sadece bir oyun ve eğlence vasıtası kılınan, şehevi zevklerin aracı durumuna düşürülen kadın, tabiki annelik duygusundan uzaklaştı, hatta nefret eder hale getirildi. Böylece en önemli gücünü kaybetti.
Kadın annelikle birlikte, kendisini ulaşılamaz bir makama çıkaran yücelik vesilesini yitirdi ama insanlıkta kaybolan annelerle birlikte, yüreğini, sevgisini, şefkatini kaybetti…
Zira annesiz sevgi zor; şefkat ise imkansızdır…
Batı dünyası, kaybettiği değerlerin gününü, haftasını icat ediyor. Anne muhabbetini yitirince anneler gününü gündeme getiriyor. Sonra Babalar günü, yaşlılar günü, komşular günü, engelliler günü vs… Bu gidişle, insani kayıplarımızın günleri bir yıla sığamayacak…
Annelerin günü var olalı beri kendileri yok gibi…
Annelik, bir güne sığdırıldı… Ödeşilemeyecek haklarıda birkeç hediye ile geçiştirilmeye çalışıldı.
Batı dünyası, kaybettiği özü, söze ve gösterişe döktü. Yitirdiği ruhu maddede ve bedende bulmaya çalıştı. Ama özsüz söz ve eylem işe yaramıyor, kaybedilen mana ve ruhta maddede bulunamıyor.
Bu acı gerçek bize şunu emrediyor:
İnsanlık dünyasının en önemli hazinesi, anne yüreğidir. Bu sebeple, ne pahasına olursa olsun,o şefkat kaynağını korumalı ve kurtarmalıyız. Manevi yangınlardan ilk kurtarılacak olan değer, anne yürekleridir.
Anneler; iman, ahlak ve erdem ölçülerini hakim kılmak hususunda çabalarını yoğunlaştırmalı, gerçek insanlık değerleri ne sahipevlatlar yetiştirmelidirler. Çünkü şikayet edilen her erkek,aynı zamanda bir kadının, bir annenin eseridir.
Yani iş dönüp dolaşıp kadına,anneye gelmektedir. Anneleri korumak ve kurtarmakta öncelilke annelere düşmektedir.Bu sebeple önce anneyi gerçekten anne yapmalı,bir şefkat kahramanına dönüştürmeliyiz.
Çünkü,kadın kurtulursa,insan kurtulur.
İnsanın düzeldiği yerde her şey düzeltilmiş olur.
Her insan bir annenin eseridir.
Annedir yürekleri şefkatle yoğuran,
Annedir kalpları sevgiye doyuran…
Çıplaklığı çağdaşlık sanan kadın, büyük bir hızla annelikten uzaklaştı. Evlenmekten, evden, çocuktan kaçtı… Bu suretle toplum sevgiyi, şefkati, merhameti unutmaya başladı.
Anneler gerçekten anne olmadan, insanlar yaratılış çizgilerini, yani normal olanı yakalayamazlar. Sevgisizleşmiş batı toplumları bu gerçeğin en önemli göstergesidir. Bu sebeple de, onların Bağdat’ta bir damla petrol için, bin damla kan dökmeyi hoş görmelerine hiç şaşırmamak gerekir. Bu sebeple de, Bağdat’ın, Bağdatların kurtulması için, önce anne yüreklerinin kurtarılması gerekiyor.

Vehbi Vakkasoğlu-Ailede Sevgi Sohbetleri Kitabından

Saygı ve sevgilerimi sunuyorum.Kolaylıklar dilerim...

Hilal dedi ki...

Sevgili YUUCEL_19
uzunca bir yazı paylaşmışsınız çok teşekkürler. Vehbi Vakkasoğlu'nu çok çok severim, güzel bir paylaşımdı, okumaktan zevk aldım.

"İnsanlık dünyasının en önemli hazinesi, anne yüreğidir. Bu sebeple, ne pahasına olursa olsun,o şefkat kaynağını korumalı ve kurtarmalıyız. Manevi yangınlardan ilk kurtarılacak olan değer, anne yürekleridir."

Hilal dedi ki...

Sevgili Hayat Telaşem,
güzel yorumun için çok teşekkürler. Annelerin kendini yetiştirmesi çok önemli. bol okumalı, tecrübelerden bol yararlanmalı ve koşulsuz sevgisini yavrusuna verebilmeli..

aysesueda dedi ki...

sevgili hilalcim yüreğine sağlık çok hoş bir yazı olmuş bir solukta okudum .cahidenin yazısı gibi çok duygulandım .sevgiler aeo

Hilal dedi ki...

canım çok teşekkürler, gerçekten Cahide'nin yazısını ben de çok çok beğendim, duygulanarak okudum. AEO

a.c dedi ki...

evet bizim yaptıklarımız ve ürettiğimiz bahaneler asla gerçekleri değiştirmez. seni okumak güzel çünkü kendine kendimize çok güzel bir ayna tutuyorsun çok sahici samimi...herkes kendiyle yüzleşemez bu kadar. teşekkür ediyorum. iyi ki varsın

Yorum Gönder

Fikrinizi bizimle paylaşın..

Related Posts with Thumbnails